22 Temmuz 2009 Çarşamba

Sevgili Günlük

Cehenneme geleli birkaç gün oluyor. Yabancılık çekmiyorum. Tanıdıklık gibi bir durum da yaşamıyorum, kimseyi tanımıyorum. Herkesin yüzünde aynı ifade var, sıkıntı ve endişeyle bulanmış mimikler.

Cehennem sıcağını hissetmedim. Ha yağdı ha yağacak yağmur dolgunluğu ve nem var ama geldiğimden bugüne daha bir damla düşmedi gökyüzünden. Gökyüzü diyorum ama alıştığımız gök ve yüzü yok burada. Karanlık da değil, yukarıya baktığımda bulanık bir görüntü oluyor. Geceleri yıldızlara bakarken net görebilmek için yanı başına bakmamızda olduğu gibi yukarı baktığımda başka başka yerleri görüyorum. Yukarısı olduğunu kafamı arkaya devirerek bakmamdan çıkarıyorum. Geçen gün, herhangi bir gün, belki bugün yağmur yağar diye baktığımda yine hiçbir şey göremedim. Göremedim diyorum çünkü bulanık, bozuk ayarla çekilmiş fotoğraf gibi bir şey gördüm ona da anlam veremedim.

Herkesin yüzünde gördüğüm ifade vardı ya, bir aynada fark ettim, benim suratımda da aynı ifade var. Ekşi limon görmüş de kaçamamış ve sonra sakinleşmişe benzeyen, sıkıntıdan bile sıkılmış, kaşlar düşmekle kalkmak arasında buruş buruş olmuş, güçlükle tanıyabildiğim bir yüz. Çene bölgesi de hafiften aşağıya sarkmış, çenem ağırlaşmış da taşıyamıyormuşum gibi görünüyor. Benim yüzüm olduğuna inanana kadar meçhul yüzün sahibi için üzüldüm. Ayna olduğundan emin değilim baktığım şeyin.

Heryerde aynı ifade var ama kimse beni görmüyor. Sarışının birine yanaşıp bir iki laf edeyim dedim, oralı olmadı. Biraz peşinden yürüdüm, heyecan yapar diye düşünmüştüm. Heyecan da ne kelime öyle bir sıkıntı bastı ki olduğum yerde ağlayacaktım. Sarışın diyorum fakat yüzündeki ifade her şeyin önüne geçiyordu. Biraz neşelenmek mümkün değil. Kimse kimseyi görmüyor. Bir işi varmış gibi dolaşana da rastlamadım, amaçsız galeyan var ve sakin bir şekilde işliyor.

Buraya gelen herkes kayıt yaptırmak zorunda. Cehennem İnfaz Müdürlüğü’ne kayıt olunuyor. Kayıt yapılınca bir pazubandı verileceğini, bantta kaç gün burada kalacağımızın yazacağını söylediler. Kayıt olmayı beceremedim. Kendilerince bir kayıt anlayışları var, her başvurumda sıramın gelmediğini söylüyorlar. Sıra adına bir yığışma da göremedim. En son gittiğimde bu sıranın nerede olduğunu sordum. Sinirlenmem gerekiyordu ama olmadı, sakin sakin, koyun gibi bir sesle görevli gibi üniforma giymiş bir zebaniye sordum:

“Afedersiniz beyefendi, ben kaç zamandır kayıt olmaya çalışıyorum ama sıramı bulamadım, yardımcı olur musunuz rica etsem?” Konuşurken sesimin iğdiş edilmiş gibi çıkmasına şaşırıyordum.

“Beyamca senin sıran gelmedi daha.”

“Ben de onu diyorum beyefendi, sıram nerede gösterseniz de orada beklesem.”

Birden görevli zebani hareketlendi, yani kolunu kaldırdı ki bu gördüğüm ilk uzuv hareketiydi. Belirsiz bir ilerisini göstererek:

“Bak sıran şuradan geçiyor” dedi.

Gösterdiği belirsizliğe baktım, önce bir şey göremedim fakat yavaş yavaş sıra halinde bir gurup insanın ilerlediğini gördüm. Kısmen belirginleşen sıraya doğru ilerledim ancak henüz belirginleşen sıra gittikçe hızlanıyordu. Ben ilerledikçe o daha da uzağa gidiyordu. Koşmaya çalıştım. Koşmaya benzeyen bir tepinme meydana geldi. Ben tepinirken sıram köşeyi dönüp görüş alanımdan çıktı. Ben yakalamaya çalışırken yorulmuştum. Oturacak bir yer aradım. Arkama dönüp görevliye doğru yürüyecektim ki hemen arkamda bir görevli belirdi:

“Sizin sıranız geçti, daha sonra gelin” dedi.

Şaşırarak binadan çıktım. Bir tek ben mi sıramı yakalayamıyordum acaba diye düşündüm. Günleri sayan pazubandını kimsede göremeyince kimsenin sırası gelmediğine kanaat getirdim. Arada bir Arafta kaldığımı düşünüyorum. İçimden bir ses cehenneme gitmek için çabalamam gerektiğini söylüyor.

Bugünlük bu kadar, tarihi öğrenemediğim için tarih atamıyorum.

Hiç yorum yok: